2023 yılı Ağustos ayında Ankara’da ikamet eden birisinin şu anda en büyük problemlerinden bir tanesi sıcaklık! Gerçekten de Ağustos ayı inanılmaz sıcak geçiyor, birkaç gündür üst üste 40 derece civarında hava sıcaklığı var. Gece uyumak mümkün değil, gündüz dışarı çıkmak inanılmaz kötü bir tecrübe.
Muhtemelen bu yılın, ya da geçmiş herhangi bir yılın Ocak ayında bu yazıyı yazıyor olsaydım, hele de yine mevsim normallerinin de altında, örneğin eksi 20’lerde seyreden bir sıcaklık olsaydı bu sefer en büyük problemlerimizden bir tanesi de soğuk olacaktı ve insanlar bundan bahsedeceklerdi.
Bekledikleri bebeklerinin doğumuna az kalmış bir aile fertlerinin ise en büyük problemleri bebeğin sancısının ne zaman geleceği ve sonrasında neler yaşanacağı üzerinedir. Yine anne veya babasına kanser teşhisi konulduğunu bir gün önce öğrenen birisinin ise hayatta çok farklı dertleri vardır. Bir de kendisine kanser teşhisi konulanı düşünün.
Üniversite 2. Sınıfta mühendislik okuyan bir öğrencinin ertesi günkü sınavına çalışırken çok farklı dertler beyninde dolaşırken, aynı üniversitede hatta aynı bölümde erkek arkadaşıyla ayrılma arefesindeki bir kızın hissettikleri, düşündükleri ve problemleri o anda çok farklı bir istikamet göstermektedir.
ABD başkanı Joe Biden, savaştaki ülkelerin başkanları olan Zelensky ve Putin, yine savaşta cephedeki bir askerin, ya da kuraklık çeken Tanzanya’da kilometrelerce öteden su getirmeye giden küçük bir kız çocuğunun hayatında çok farklı dertler mevcuttur.
Herhalde beni bıraksanız sabaha kadar farklı örnekler getirebilirim ama bu kadarı yeter okuyucuyu yormamak lazım! Bu yazıyı hasbel kader okuyan senin de şu andaki dertlerin, problemlerin de sana özeldir, hatta yaşantının bu anına özeldir çünkü dün farklıydı yarın da farklı olacak.
Ben de bir zamanlar şöyle bir soruya cevap arıyordum: Evreni yaratan yüce bir yaratıcı mı var, yoksa evren kendi kendine mi meydana geldi? Esasında yüce yaratıcıya inanç noktasında hayatımın herhangi bir anında tereddütüm olduğunu hatırlamıyorum, fakat bu soruyu sonrasında gelen şu soruya hazırlık olarak soruyordum: Evreni yaratan yüce bir yaratıcı varsa, onu nasıl tanıyabilirim? Eğer Türkiye şartlarında ortalama bir ailede ve sosyal çevrede büyüdüyseniz default olarak “Müslüman” kimliğini taşıyorsunuz. Bu kimlik, az önce sorduğum soruları sorup bunlara cevap arayıp sonrasında yüce yaratıcıyı seçip onu tanımaya çalıştığınız için kazandığınız bir sıfat olmuyor çoğu zaman.
Evrenin yaratılışı (ya da soruya verdiğiniz cevaba göre kendiliğinden oluşumu) ile anlatmak istediğim sadece kainat düzeyinde gezegenlerin, yıldızların, galaksilerin ve daha sonunu bilemediğimiz cisimlerin salt kendileri değil, aynı zamanda Dünya üzerindeki canlı varlığının oluşması ve devam etmesi, insanın diğer canlılardan ayrışmış özellikleri, her yıl ağaçların bir nevi ölüp baharda tekrar dirilmesi, bütün canlıların bir şekilde nesillerini devam ettirmeye çalışmaları vs. gibi diğer konulardır.
Bence, her insanın, en büyük derdi, anlamaya çalışması ve cevap bulması gereken en büyük problemi, bu sorudur: Evren kendiliğinden mi meydana geldi, yoksa yüce bir yaratıcı tarafından planlı bir şekilde yaratıldı ve kontrol mu ediliyor? Burada tarihsel klasik soruyu da hatırlamak lazım: Nereden geldim, neredeyim, nereye gidiyorum?
Günümüzde (2023) insana sabah uyanıp da gece tekrar uykuya dalıncaya kadar bu soruyu düşünecek vakit bırakılmıyor. İnsan için hem kendi içinden hem de dışarıdan sürekli yeni hedefler koyuluyor ve insanoğlu ya bu hedefleri gerçekleştirmek için eylem içerisinde oluyor ya da eyleme geçmek için hazırlık içerisinde oluyor ve plan gerçekleştiriyor. Bu hedefler kısa, orta ve uzun vadeli olmakla birlikte insanı bu soruya cevap aramak dışında başka her şeye yönlendiren etkenler mevcut. Burada geçimini sağlamak için çalışması veya öğrenci ise derslerinde başarılı olmak için çalışması, arkadaş ortamında ise bu ortamda konuşulanlara katılması veya dinleyici olması, tuttuğu takımın maçını izlemesi, her gün yenisi çıkan yerli ve yabancı dizileri takip etmesi, elinden düşüremediği telefonu ile artık sayıları giderek artan sosyal medyada yeni iletilere göz gezdirmek zorunda olması ve bildirimlere göz atması derken insanoğlu günlerini, aylarını ve yıllarını geçirirken kendisi için en kritik olan soruya cevap aramaktan topluca vazgeçmiş durumda gözükmektedir.
En yakınlarının cenazeleri, kendisinin ve sevdiklerinin hastalıkları ve yaşadıkları diğer sıkıntılar dahi insanı bu meşguliyetten bir an olsun ayıramıyor ve kendi zihniyle baş başa kalıp kendisi, tabiat, evren hakkında düşünüp bunların hikmetini sorgulayacak zamanı bulamıyor.
Fizik, biyoloji gibi bilimler yukarıdaki sorulara kısmen cevap vermeye çalışıyor. Örneğin evrenin büyük bir patlama ile (big bang) oluştuğu ya da canlıların evrim teorisine göre evrimsel bir süreç içerisinde geliştiğine dair çalışmalar ve düşünceler mevcut. Dolayısıyla en baştaki soruya bu bilgiler ışığında bazı kişiler evrenin, canlılığın, insanın tamamen rastlantısal olarak meydana geldiğine inanıyorlar ve bu görüşü tercih ediyorlar.
Fakat bu görüş tercih edildiğinde, yani evrendeki her şeyin rastlantısal olarak meydana geldiği görüşünü tercih ettiğimizde çok büyük başka bir problem ve soruyla karşılaşıyoruz: O zaman bütün bunların anlamı nedir? Yaşamanın, ölümün, acıları ve mutlulukları paylaşmanın, hayatta daha iyisi için mücadele etmenin anlamı nedir? Bütün kainat, bütün canlılar ve insanlar rastlantısal olarak ve herhangi bir yüce aklın iradesi olmadan meydana geldiyse, bütün bu mücadelenin anlamı nedir? Gerçekten de evrenin bilinen kısmında sadece Dünya’nın yaşam için ideal olması, tatlı su kaynakları ile tuzlu suyun farklı olması ve karışmaması, yeryüzünde mevsimlerin, gece ve gündüzün meydana gelmesi, insanın biyolojik olarak meydana gelmesi, insan beyninin ve doğal olarak düşünme ve eylem yeteneğinin diğer canlılardan bu seviyede ayrışmasının, bitkiler, hayvanlar ve diğer canlıların birbirinden çok farklı olması ama müthiş bir denge içerisinde yaşamını ve neslini devam ettirebilmesi, bütün bu dengenin ve her bir canlı türünün veya cansız cisimlerin aslında kendi içerisinde dahi ömürler vererek bile elde etmesi mümkün olmayan hayret edilecek öğrenilecek bilgilere sahip olduklarını da düşündüğümüzde nedir o zaman bütün bunların amacı ve anlamı?
Modern bilim pek çok konuda deneysel veya analitik yöntemler ortaya koyarak bir şeyin nasıl olduğuna dair açıklamalar getirebilmekteyken “neden” sorusuna nesnel bir cevap ortaya koyamamaktadır. Aslında neden sorusuna cevap arayan bilim genelde felsefe olarak ifade edilir ve çeşitli filozoflar da tarihin kaydedildiği zamandan beridir bildiğimiz kadarıyla aslında pek çok olaya neden sorusunu sorarak cevap aramışlardır fakat her biri farklı açıklamalar getirmişlerdir. Bu noktada tekrar aynı soruyu sormak istiyorum: Bütün bu yaratılmış olanların amacı nedir? Neden evren bunca yıl önce oluşmaya başladı ve milyonlarca yıllar içerisinde Dünya canlılar için yaşanabilir bir hale geldi. Sonrasındaki milyonlarca yıl içerisinde bütün bu canlı çeşitliliği meydana geldi ve son olarak insan, insan nasıl ve neden bu kadar farklılaştı? Eğer her şey bir rastlantılar zinciri sonrasında, yüce bir akıldan bağımsız olarak meydana geldiyse, bu gerçekse kısa bir ömür için mücadele etmenin ne insanlar ne de hayvanlar veya bitkiler için amacı nedir?
Muhatabıma soruyorum, her şeyin rastlantısal olarak meydana geldiği, gezegenler ve yıldızlar gibi cansız ya da bitki, hayvan ve insanlar gibi canlı varlıkların aşamalı ve kademeli bir gelişme, evrimsel süreç içerisinde uzun zaman sonrasında şu anki dengeye ulaştığı düşüncesi, günümüzde anlamlandırılmaya çalışılan pek çok düşünceyi anlamsız kılmamakta mıdır? Bir anne zebranın vahşi bir hayvana karşı korumak için canını tehlikeye atarak yavrusu için mücadelesini belgesellerden izleyebiliyoruz. Yine bir ağacın ya da meyve veren bir çalı bitkisinin tohumlarını en iyi şekilde daha da uzaklara ulaştırmak için ilkbaharda nektar ve polen içeren çiçekler, yazın çekirdeğinde yeni bir fidan oluşumu sağlayarak genlerini aktarabileceği arı veya meyve yiyen otobur hayvanlarla uyum içerisinde olduğunu da hem gözlerimizle hem de görsel medya sayesinde farkedebiliyoruz. Yine dünyanın yaklaşık 4 milyar yaşında olduğunu, ilk başta bir gaz ve toz bulutu iken yerçekimi kuvveti ile maddelerin birbirini çekerek tek bir kütle haline geldiği, sonrasında yaşam için gerekli olan hava ve su gibi bileşenlerin meydana geldiğini, bitki, hayvan ve insanların Dünya’da nasıl bir denge içerisinde yaşadığını da bilimsel çalışmaların sonuçlarından gözlemleyebiliyoruz. Materyalist (her şeyin maddeden oluştuğunu ve bilinç de dahil olmak üzere bütün görüngülerin maddi etkileşimler sonucu oluştuğunu öne süren, a priori olan hiçbir metafiziksel kavramı kabul etmeyen felsefe kuramıdır – Wikipedia) yaklaşım, evrendeki bütün bu oluşumların üstün bir akıldan bağımsız olarak rastlantısal olduğu “inancını” ortaya koymaktadır. Buna inanç demeyi seçiyorum çünkü bu noktada evrenin meydana gelişi ile ilgili aşamaları teorik olarak ortaya koymaya çalışılmasına rağmen bunun rastlantısal mı, yoksa bir üst akıl tarafından mı bu şekilde gerçekleştiği noktasında doğal olarak bilimsel bir dayanak ortaya konulamıyor.
Örnek olarak meşhur belgesel kanalı nationalgeographic’in internet sitesinde “Formation of Earth”, yani dünyanın oluşumu şeklinde çevirebileceğimiz sayfasında dünyanın oluşumu ile ilgili aşağıdaki paragrafı yazmıştır (17.08.2023 tarihinde web sitesinden alınmıştır:
https://education.nationalgeographic.org/resource/formation-earth/
“Billions of years ago, Earth, along with the rest of our solar system, was entirely unrecognizable, existing only as an enormous cloud of dust and gas. Eventually, a mysterious occurrence—one that even the world’s foremost scientists have yet been unable to determine—created a disturbance in that dust cloud, setting forth a string of events that would lead to the formation of life as we know it. One common belief among scientists is that a distant star collapsed, creating a supernova explosion, which disrupted the dust cloud and caused it to pull together. This formed a spinning disc of gas and dust, known as a solar nebula. The faster the cloud spun, the more the dust and gas became concentrated at the center, further fueling the speed of the nebula. Over time, the gravity at the center of the cloud became so intense that hydrogen atoms began to move more rapidly and violently. The hydrogen protons began fusing, forming helium and releasing massive amounts of energy. This led to the formation of the star that is the center point of our solar system—the sun—roughly 4.6 billion years ago.”
Doğrudan Google çeviri ile çevirecek olursak:
“Milyarlarca yıl önce, Dünya, güneş sistemimizin geri kalanıyla birlikte tamamen tanınmaz durumdaydı, yalnızca muazzam bir toz ve gaz bulutu olarak vardı. Sonunda, dünyanın en önde gelen bilim adamlarının bile henüz tespit edemediği gizemli bir olay, o toz bulutunda bir karışıklık yaratarak, bildiğimiz yaşamın oluşumuna yol açacak bir dizi olayı ortaya çıkardı. Bilim adamları arasında yaygın bir inanış, uzaktaki bir yıldızın çökerek bir süpernova patlaması yaratarak toz bulutunu bozduğu ve bir araya gelmesine neden olduğu yönündedir. Bu, güneş bulutsusu olarak bilinen dönen bir gaz ve toz diski oluşturdu. Bulut ne kadar hızlı dönerse, toz ve gaz merkezde o kadar yoğunlaştı ve bulutsunun hızını daha da artırdı. Zamanla bulutun merkezindeki çekim o kadar yoğun hale geldi ki, hidrojen atomları daha hızlı ve şiddetli hareket etmeye başladı. Hidrojen protonları kaynaşmaya, helyumu oluşturmaya ve muazzam miktarda enerji salmaya başladı. Bu, kabaca 4,6 milyar yıl önce güneş sistemimizin merkez noktası olan yıldızın -güneşin- oluşumuna yol açtı.”
Bu noktada, hiç bir bilimsel araştırma dahi yapmasa, ya da henüz modern bilimsel metodların olmadığı orta çağ ve öncesinde yaşamış bir insan, beyninin diğer canlılardan farklı özellikleri sayesinde sahip olduğu düşünme ve konuşma yeteneği ve kendisinde mevcut bulunan akıl adını verdiğimiz özellik sayesinde aslında sadece duyu organları ile şahit olduğu gerçeklik hakkında düşünme yetisine sahiptir. Gece ve gündüzün birbirini takip etmesi, hayvanların, böceklerin, farklı türde bitkilerin yılın farklı dönemlerindeki farklı mevsimsel gelişmelere göre yaşadıkları değişimi insan fark etmektedir. Bütün bu muazzam denge ve karmaşık yapıda anlaması zor işler karşısında insana düşen bir soruya cevap aramak zorunda olduğudur:
Bütün bunlar ve hatta ben, kendiliğinden rastlantısal olarak mı meydana geldi, yoksa bir üst akıl, yaratıcı irade bunları yoktan mı var etti?
Yazıma, İslam dininin kitabı olan Kuran-ı Kerim’den birkaç ayet sunup, muhatabımı tefekküre davet ederek bitirmek istiyorum:
اَلَّذ۪ينَ يَذْكُرُونَ اللّٰهَ قِيَامًا وَقُعُودًا وَعَلٰى جُنُوبِهِمْ وَيَتَفَكَّرُونَ ف۪ي خَلْقِ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضِۚ رَبَّنَا مَا خَلَقْتَ هٰذَا بَاطِلًاۚ سُبْحَانَكَ فَقِنَا عَذَابَ النَّارِ
“O akıl sahipleri, ayakta dururken, otururken ve yanları üzerine yatarken dâimâ Allah’ı zikrederler; göklerin ve yerin yaratılışını tefekkür ederler ve: “Rabbimiz! Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen bütün eksik sıfatlardan uzaksın. Bizi cehennem azabından koru!” derler.” (Ali İmran/191)
اَلَمْ تَرَ اَنَّ اللّٰهَ خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ اِنْ يَشَأْ يُذْهِبْكُمْ وَيَأْتِ بِخَلْقٍ جَد۪يدٍۙ
“Allah’ın, gökleri ve yeri belli bir gayeye, hikmete dayalı olarak ve mükemmel bir sistem hâlinde yarattığını görmüyor musun? Dilerse O sizi yok eder, yerinize yepyeni bir toplum getirir.” (İbrahim/19)
وَمَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّۜ وَاِنَّ السَّاعَةَ لَاٰتِيَةٌ فَاصْفَحِ الصَّفْحَ الْجَم۪يلَ
“Biz gökleri, yeri ve aralarında bulunan her şeyi gerçek bir sebep ve hikmet ile yarattık. Kıyâmet mutlaka kopacaktır. O halde sen, insanların eziyet ve sıkıntılarına karşı müsâmaha ve güzellikle davranma yolunu seç” (Hicr/85)
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۜ تَعَالٰى عَمَّا يُشْرِكُونَ
“Allah, gökleri ve yeri gerçek bir sebep ve hikmetle yaratmıştır. O, müşriklerin koştukları ortaklardan çok temiz ve çok yücedir.” (Nahl/3)
اَوَلَمْ يَرَ الَّذ۪ينَ كَفَرُٓوا اَنَّ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ كَانَتَا رَتْقًا فَفَتَقْنَاهُمَاۜ وَجَعَلْنَا مِنَ الْمَٓاءِ كُلَّ شَيْءٍ حَيٍّۜ اَفَلَا يُؤْمِنُونَ
“Kâfirler görmezler mi ki, göklerle yer bitişik halde idi de biz onları birbirinden ayırdık ve canlı olan her şeyi sudan meydana getirdik. Bu gerçek karşısında, hâlâ mı iman etmeyecekler?” (Enbiya/30)
اَوَلَمْ يَتَفَكَّرُوا ف۪ٓي اَنْفُسِهِمْ۠ مَا خَلَقَ اللّٰهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَاِنَّ كَث۪يرًا مِنَ النَّاسِ بِلِقَٓائِ۬ رَبِّهِمْ لَكَافِرُونَ
“Onlar, Allah’ın gökleri, yeri ve bunlar arasında bulunan her şeyi ancak gerçek bir sebep, derin bir hikmet, şaşmaz bir kanun ve belirli bir ecel ile yarattığını kendi içlerinde hiç düşünmezler mi? Ne var ki, insanların çoğu, öldükten sonra dirilip Rablerine kavuşacaklarını kesinlikle inkâr etmektedir.” (Rum/8)
خَلَقَ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ بِالْحَقِّۚ يُكَوِّرُ الَّيْلَ عَلَى النَّهَارِ وَيُكَوِّرُ النَّهَارَ عَلَى الَّيْلِ وَسَخَّرَ الشَّمْسَ وَالْقَمَرَۜ كُلٌّ يَجْر۪ي لِاَجَلٍ مُسَمًّىۜ اَلَا هُوَ الْعَز۪يزُ الْغَفَّارُ
“O, gökleri ve yeri belli bir gâye, büyük bir hikmet ve şaşmaz bir nizam üzere yaratmıştır. Sürekli olarak geceyi gündüzün üzerine sarıyor, gündüzü de gecenin üzerine sarıyor. Güneşi ve ayı da emrine boyun eğdirmiştir. Her biri belli bir süreye kadar kendi yörüngesinde akıp gidiyor. Bilin ki O, karşı konulmaz bir kudret sahibidir, çok bağışlayıcıdır.” (Zümer/5)
ثُمَّ اسْتَوٰٓى اِلَى السَّمَٓاءِ وَهِيَ دُخَانٌ فَقَالَ لَهَا وَلِلْاَرْضِ ائْتِيَا طَوْعًا اَوْ كَرْهًاۜ قَالَتَٓا اَتَيْنَا طَٓائِع۪ينَ
“Bundan başka, gaz hâlinde olan göğe yöneldi. Hem ona, hem de yeryüzüne: “İsteseniz de istemeseniz de gelin!” buyurdu. İkisi de: “İsteyerek geldik” dediler.” (Fussilet/11)
مَا خَلَقْنَا السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَ وَمَا بَيْنَهُمَٓا اِلَّا بِالْحَقِّ وَاَجَلٍ مُسَمًّىۜ وَالَّذ۪ينَ كَفَرُوا عَمَّٓا اُنْذِرُوا مُعْرِضُونَ
“Biz gökleri, yeri ve ikisi arasındakileri gerçek bir maksat ve hikmetle, bir de belirli bir süre için yarattık. Ne var ki kâfirler, uyarıldıkları kıyâmet ve âhiret gerçeğinden ısrarla yüz çeviriyorlar.” (Ahkaf/3)